Yazıp çizen, çok konuşan, hafiften geek arkadaşınızın yeri. Rica ederim kuzum, kendini evinde gibi hisset! ✌🐱👓
30 Ocak 2016 Cumartesi
GÖREMEYECEĞİN KADAR GERÇEK
Merhabalar,
Bir kaç kere yazdığım, sonra yayınlamadan sildiğim bir yazı olacak bu. Duymak istemediğiniz, duymaktan hoşlanmayacağınız şeyleri yazdım. Ve sanırım yazıya geçirdiğim bu olaylardan çok, korkunç olan şey bu olayların "gerçek" olmasıydı.
On birinci sınıftayken Beyza ile Tübitak'a sosyoloji projesi hazırlamaya girişmiştik. Sonra felsefe hocamız Rifat Hoca'nın ve rehber öğretmenimiz Özden Hanım'ın tüm çabalarına rağmen okulun gerekli özeni göstermemesi, tarihte sorun çıkarması nedeniyle rafa kaldırdık. Projemizin konusu "Yetiştirme Yurdunda Kalan Çocuklara Toplumun Tepkisi"ydi.
Projemizin ilk adımı Buca'daki kız yetiştirme yurduna gitmekti. Fakat bu yurt, öyle hani "ben bu çocuğa bakamayacağım, devlet baksın" tarzı bir şey değil.
Ailesi tarafından istismara uğramış çocuklar var. (Psikolojik istismar, dayak, cinsel istismar...)
O gün oradaki psikologlar ile konuşurken bir kızın ailesi onu görmek istedi, babayı içeri almadılar. Psikologların açıklaması da "Dava sonuçlanmadan babayla görüştüremeyiz, cinsel istismar ağır suç." oldu.
Aklınıza hemen diyanetin o iğrenç, rezil fetvası geliyor şimdi, değil mi? İşte diyanetin yaptığı bunu meşrulaştırmak oldu. Sözüm ona her şeye düzen ve ahlak belirleyen "din", buna izin veriyordu.
Doğruyu söylemek gerekirse tam da "Hukuk okusam mı okumasam mı acaba ya" dediğim bir dönemdi ve o gün kesin kararımı vermiştim. Küçük kızların, kadınların hayatı için seçtim. (O taraftan bakınca çok ciddiyetsiz duruyor olabilirim, fakat bir amacım var ve bu amacımı yerine getireceğim.)
Bu sene ödevimiz vardı. Bir kaç duruşma izleyecektim. 16 tane duruşma izledim. Bunların bir kısmı komikti, büyük bir kısmı ise garip ve ürkünçtü.
Bu yazım kadına (ve çocuklara) karşı şiddet ve cinsel istismar hakkında, yüzde yüz gerçek, mahkemede açık bir şekilde gördüğüm, duyduğum şeylerle ilgili.
Yazdıklarımın yüzde yüz gerçek olduğuna her türlü teminatı verebilirim. Fakat bu kişilerin isimlerini ve duruşmaların geçtiği mahkemeler hakkında bilgi vermeyeceğim. Sadece, bilemiyorum, gerçekliğinden emin olduğunuz bir şeyleri okumak bu durumun sadece haberlerde beş dakikada gösterilen bir şeyden daha çok dikkatinizi çeker diye düşündüm.
İyiden kötüye doğru sıralayacağım, okuyup okumamak size kalmış...
Tekrar ediyorum, buraya yazdıklarım görmek istemeyeceğiniz kadar gerçek.
1) BANYO
G. Hanım normalde başka bir şehirde yaşadığı halde dayısı yatalak kalınca ona bakan yengesine ve kuzenine yardımcı olmak için eşiyle beraber İzmir'e taşınmış. Dayının yatalak olmakla beraber aklı da gidip gelmeler yaşıyormuş son zamanlarda. Neyse, bir gün yengesi ve kuzeni dayıyı yıkamaya çalışırken G. Hanım da mutfakta bulaşıkları yıkıyormuş. Yengesi klasik hayattan bıkan kadın modeliyle söylenmeye başlamış işte "Ölse de kurtulsak" gibi şeyler. En sonunda yardıma gelmesi için G. Hanım'a bir kaç kez bağırmış. G. Hanım'da gelmek istememiş, bulaşık yıkadığını bahane etmiş. Bunun üzerine yengesi "Gel kız, dayının taşaklarını gör!" diye bağırmış.
G. Hanım haliyle bu lafa sinirlenmiş, bir şey dememiş. Bunun üzerine yenge "Gel bana yardım et." diye bağırmaya devam etmiş. Bunun üzerine G. Hanım bulaşığı bırakıp yanlarına gitmiş. Banyo kapısına gelince içeriye geçmek için banyo terliği ararken kuzeni "Çık, çık lan dışarı!" diye bağırmaya başlamış ve kadına banyoda bulduğu eşyaları fırlatmaya başlamış. Sonra kadının üzerine yürüyünce kavga ağız dalaşı halini almış. Yenge de fırsattan istifade ederek G. Hanım'ın yüzüne tükürmüş. Bağırış çağırış derken olay durmuş.
Olayın geçmesinden sonra üçü birden salonda oturuyormuş ama hani kavgadan sonra oluşan bir sessizlik olur ya, öyle bir sessizliğin ortasında oturuyorlarmış.
Birden G. Hanım'ın kuzeni ayağa fırlamış ve "Seni öldüreceğim!" diye G. Hanım'ın üstüne atlamış.
G. Hanım'a önce yumruk atmaya başlamış, sonra yatalak olan dayının az biraz yürüyebilirken kullandığı baston ile vurmuş. G. Hanım'ın böbreğinin olduğu tarafta fıtığı varmış, bilerek oraya defalarca tekme atmış. Kadının ağzından kan gelmeye başlamış, acıdan nefesi kesilmiş. Ve bütün bunlar olurken yengesi "Oh, çok iyi yaptı benim oğlum! Oh!" diye arkadan sesleniyormuş.
İşte bu noktada G. Hanım'ın avukatı Hakime'ye G. Hanım'ın dayak yedikten sonra çekilen fotoğraflarını gösterdi. Oturduğum yerden -farkında olmadan- fotoğrafları bana dönük tuttuğu için görebildim. Hayatımda gördüğüm en korkunç şeylerdendi bu görüntü. Bir tabak gibi şişman koca yüzlü G. Hanım'ın gözleri yediği darbelerden kaynaklı şişkindi ve kapanmıştı. Yüzü komple mor-kırmızı-yeşil renklerde morluklarla doluydu. Mahkeme sırasında yüzünde hala belli başlı bazı morluklar vardı fakat fotoğrafa oranla baya iyileşmişti. Ben sadece yüzünü görebildim, kim bilir bedeninde daha ne morluklar ne yaralar vardı. Her şey ne içindi? Aptal bir banyo meselesi için. Oğlunun dayak atmasını marifet bilen bir kadın için.
Dayak yediği ve yengesinin de arkadan gazı verdiği sırada G. Hanım bir ara zar zor bir şekilde "Al bu oğlunu, beni öldürecek, eğer ben ölürsem kocam sizi süründürür." demiş. Bunun üzerine kadın bayılınca yenge oğlunu durdurmuş ve kadının kocasını aramış. Kocası gelince komşuların da yardımıyla hastaneye kaldırmış G. Hanım'ı.
G. Hanım arabaya bindirilirken kuzeni de balkona çıkıp arkasından "Siktir git!" diye bağırmış.
Bir banyo... Bir hakaret... Belki sizin evinizde bu tür olaylardan bir kavga çıkıp ölümden dönmüyorsunuz, umarım böyle şeyler de yaşamazsınız, ama sizin başınıza gelmiyor olması başka yerlerde başka insanların başına gelmediği anlamına gelmez ki. Siz bu yazıyı okurken bile milyonlarca G. Hanım yemeğin tuzunu fazla koyduğu için, çamaşırları geç yıkadığı için, o gece eşiyle sevişmek istemediği için öldürülesiye dövülüyor...
Dava tanık bulma amacıyla ertelendi.
2) BİR BARDAK SU
Bu dava benim girdiğim ilk kapalı davaydı. Normalde biliyorsunuz, Türkiye'de genelde davalar açık yapılır. Açık dava da herkesin girebildiği, izleyebildiği davalara denir. Bir şeyin "gerçekten adaletli yapıldığını" gösterir, sembolik anlamı budur. Fakat bazı ağır suçlar, siyasi ya da askeri şeyler açık dava değil kapalı davadır. Şimdi diyeceksiniz ki madem dava kapalı, sen nasıl izledin bunu diye. Hukuk öğrencileri ve stajyerleri hepsine olmasa bile bazı kapalı davalara girebiliyor. Neyse, lafı fazla uzatmadan anlatmaya başlasam iyi olacak.
Ö. Bey ve A. Hanım arasında geçiyor dava. A. Hanım abisinin ailesi ile kaldığı evinin mutfak dolaplarını mobilyacılık yapan Ö. Bey'e yaptırıyor olayın meydana gelmesinden altı ay evvel. İşte bu mutfak yapıldığı süre içerisinde sohbet muhabbet derken ikili biraz yakınlaşıyor. Bu sırada aynı köyden olduklarını öğreniyorlar, hemşeri ayakları başlıyor falan.
En sonunda Ö. Bey bir şeyler hissetmeye başlıyor ve A. Hanım'a evlenme teklifi ediyor. A. Hanım da "Ben bilmem, abim bilir." diyor. Gülmeyin, kadının bu söylediği size komik gelmesin. Cahilliğinden, toplum baskısından, kültürden dolayı hâlâ o kadar çok ki "ben bilmem abim/babam/beyim bilir" diyen kadınlar... Görmüyorsunuz, gerçekler. Göremeyeceğiniz, görmek istemeyip unutabileceğiniz kadar gerçekler.
Olay günü saat 12.00-13.00 gibi Ö. Bey, A. Hanım'ın oturduğu evin önünden geçerken A. Hanım'ı camda görüyor. Onu camda görünce birden soluğu kapısında alıyor. A. Hanım kapıyı açınca, Ö. Bey de eve girmek istiyor. Bunun üzerine A. Hanım "Evde kimse yok, laf söz olur, eve girme." diyor. Bunun üzerine Ö. Bey de çok susadığını, ona bir bardak su vermesini söylüyor. A. Hanım da kapıyı açık bırakarak mutfağa gidiyor. Ö. Bey de salona geçiyor. Döndüğünde kapıyı kapalı gören A. Hanım da soluğu salonda alıp "Çık dışarı!" diye bağırıyor. Ö. Bey de "Seninle konuşacağım!" diye diretmeye devam ediyor. A. Hanım "Evde kimse yok, çık dışarı!" diye tekrar bağırıyor. Bunun üzerine Ö. Bey de "Abinin haberi var, rahat ol." diye yalan söylüyor. İyice korkan A. Hanım da "Gören olur, çık çabuk." demeye devam ediyor ama nafile. Ö. Bey abisinin evlilik meselesine ne dediğini soruyor. A. Hanım abisinin olumsuz yanıt verdiğini söyleyince Ö. Bey delleniyor ve A. Hanım'ın üstüne atlayıp onu zorla yere yatırıyor. Bağırmasın diye bir eliyle ağzını kapatıp öbür eliyle A. Hanım'ın pijamasının pantolonunu çıkarmaya çalışıyor ve bunu yaparken "Benimle evlenecek misin?" diye tehdit ediyor. A. Hanım elleriyle pantolonunu tutmaya çalışarak "Hayır" anlamında bağırmaya çalışıyor. Fakat en sonunda korkudan "Evet" anlamında başını sallıyor. Ö. Bey o zaman duruyor. Bu sefer A. Hanım bağırmaya başlıyor. "Bağırma, ses çıkarma, ne yaparsan yap seninle evleneceğim!" diye tehdit ediyor Ö. Bey. Bağırışmaları duyan komşular kapıya dayanınca Ö. Bey kapıyı açıp evden koşar adım uzaklaşıyor.
Komşulardan biri akşam eve gelince eşine durumu anlatıyor. Komşunun eşi de A. Hanım'a dava açmasında, avukat bulmasında, polise başvurmasında yardımcı oluyor.
Ö. Bey nitelikli cinsel saldırı ve konut dokunulmazlığı ihlalinden dolayı 5 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılıyor.
Bu olay üzerine denilebilecek çok şey var aslında. Ama ben yine de şunun üzerinde duruyorum: Komşunuzun çığlıklarına kulak verin. Eğer o komşular kapıya dayanmasaydı A. Hanım tecavüze uğrayacaktı. Eğer o komşu olan biteni kocasına anlatmasa ve kocası da A. Hanım'a yardımcı olmasa okuma yazmayı bile çat pat bilen ve evlenme mevzusunda bile "Ben bilmem, abim bilir." diyen A. Hanım asla bu mücadeleye giremeyecek, belki de sırf namusları temizlensin diye Ö. Bey ile evlendirilecek, hayatının geri kalanı boyunca şiddet, taciz, tecavüz görecekti.
Korkmayın arkadaşlar. Cahilin, ezilmişin yanında durmaktan korkmayın. Küçücük bir hareketiniz bir can kurtarabilir.
3) KUZEN
Şimdi yazacaklarım en zor, en acıklı olanı. Olan biteni de orada gördüğüm gibi yazacağım sırayla. Kendim bir şeyler katarak sizi yanıltmak istemiyorum, anlatımım yavan gelebilir. Sonuçta bu yazıda amacım edebiyat yapmak değil... Umarım dayanabilirsiniz.
Bu dava şu an 25 yaşında olan bir adamın zeka geriliği olan kendi kuzenine 9 yaşından 12 yaşına kadar cinsel istismarda bulunması hakkında.
Bu benim izlemiş olduğum kaçıncı duruşma bilmiyorum, ama gördüğüm en enteresan olaylardan biriydi bu. Davalı İ. Bey bir kamera ve ekran sayesiyle bağlandı duruşmaya. Kendisini savunan iki avukat vardı, biri erkek biri kadın.
Önce kadın avukat konuştu : "Madurede orta düzey zeka geriliği var, İ. 'ye aşık. İ. Bey daha yeni nişanlandığı için bu davayı kıskançlıktan açmış olabilir. Cinsel bir şey yaşadıkları söylenemez, madure bunu kafasından kurmuş olabilir. Ayrıca zeka geriliği öyle bir düzeydedir ki kişisel temizlik kurallarını ve cinsel bilgileri bilememektedir. Zira doktor raporunda hep anal bölgede temizlik üzerine durulmuştur. Bu yüzden müvekkilimin beraatini talep ediyorum" dedi.
Daha uzun süreli ve detaylı konuşmayı erkek avukat yaptı. Onun anlattıklarından pek çok olayı anladık zaten. "İ. Bey'de Hepatit B hastalığı var. Madurenin polis raporuna göre 9 yaşından 12 yaşına İ. Bey onunla beraber olmuş. Bu ilişki sırasında oral seks de yapmışlar ve bu oral seks sırasında boşalma gerçekleşmiş. Gene madurenin ifadesine göre İ., boşalma sırasında meniyi "Bu can suyudur, bundan çocuk oluyor." diye yalatmış. Madure yuttuğunu da söylüyor. Hepatit B cinsel yolla bulaşabilecek bir hastalık. Bu üç yıllık sürede muhakkak madurenin Hepatit B kapmış olması gerekir fakat bu konuda hiçbir doktor raporu görülmemektedir. Davamız için kritik bir nokta oluşturmakta. Bu yüzden hastaneye teslim edilip Hepatit B kapıp kapmadığı öğrenilmeli. Ayrıca madure İ.'nin fıtık ameliyatı izinin yerini söylemiş, fakat İ.'nin fıtık ameliyatı olduğu aile içerisinde herkesin bildiği bir olay. Bu ilişkiye girdiklerini, yani İ.'yi çıplak gördüğünün kanıtı olamaz. Size sunduğumuz dosya içerisinde madurenin bir sene önce bir akrabası ile yatakta çekilmiş bir fotoğrafı bulunmakta. Bu demektir ki ailede herkesle böyle yakın birisi. Ayrıca sağlık raporlarında hiçbir şekilde sperm bulgusunun olduğu söylenmemiş, sperm bulgusu yok. Doğal olarak kanıt niteliği de yok. Raporlarda madurenin %70 geri zekalı olduğuna değinilmiş. %70 geri zekalı birinin yaşadıklarından kaynaklı psikolojisi bozulamaz. Üstelik adliye raporunda madurenin zeka geriliğinden dolayı tam bilgi veremediğinin defalarca üzerinde durulmuş. Madure şu an 14 yaşında, en son 12 yaşında ilişkiye girdiklerini iddia ediyor, 2 senedir aralarında bir şey olmadığını söylüyor. İ. nişanlandıktan üç gün sonraysa şikayette bulunuyor. İ.'ye aşık olduğunu söylüyor. Tüm bunları kıskançlıktan yaptığı çok açık. Anal seks yaşadıysa anal yollar maksimum 6 minimum ise 3 ayda iyileşir. Bu durumda madurenin anal yollarının incelenmesi, bir iz bulunursa bu izin ne kadar geriye dönük olduğunun araştırılması gerekli. Çünkü önceden de belirtildiği gibi iki yıldır aralarında bir şey olmadığını iddia ediyor. Eğer izler yakın zamana aitse bu kişi İ. olamaz." dedi.
Bunun sonucunda madurenin Hepatit B kapıp kapmadığının araştırılmasına, bunun için gerek madurenin gerek sanığın kanının alınmasına, anal ve oral ilişki ile hepatit kapılıp kapılmayacağının araştırılmasına, eğer kapılma ihtimali varsa bu ihtimalin ne kadar olduğuna, geriye yönelik bulguların en fazla ne kadar eskiye ait olabileceğinin araştırılmasına, madurenin sosyal hizmet uzmanının belirlediği şekilde tarih ve saate güvenilerek 12 yaşında cinsel ilişkiye girdiğinin bu rapor ile kanıtlanmasına karar vermek amacıyla davayı ertelediler.
Şimdi, bir sonraki duruşmayı kaçırdığım için ne oldu bilemiyorum. Ama eğer bu yaşananla gerçekse çok korkunç, eğer bir kıskançlık, bir iftiraysa yine de korkunç. Bana sorarsanız %70 zeka geriliği bulunan bir kızın bu kadar yalan söyleyebileceğini zannetmiyorum. Ama dediğim gibi bu sadece benim kişisel düşüncem.
Elimden geldiğimce bu yazı bütününce geçen isimleri, yerleri,duruşma gün ve saatlerini gizli tutmaya çalıştım. Bu yazdıklarım sizde ne hissettirdi bilmiyorum ama aileme, arkadaşlarıma bile anlatırken "Tamam tamam, yeter!" deyip lafımı kestikleri, duymak istemedikleri şeylerdi. Duymak istemediğiniz şeyler yaşanıyor arkadaşlar. Ne yazık ki yaşanıyorlar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder