Merhabalar, araya vize dönemi girince uzun zaman yazamadım.
Bu sürede arada sırada kafamı dağıttığımda bloğa ne yazsam diye düşündüm. Zaten
biliyorsunuz, burayı kimse okumasa da çok umurumda olmaz çünkü biraz kendimi
tatmin amaçlı yazıyorum. Kafama gelen, düşündüğüm onca şeyi sevdiklerim bende
kilometrelerce uzakta diye buraya yazıyorum. Yoksa ciddi anlamda delirebilirim.
Zaten kafam Uranüs demiştim.
Düşündüm, düşündüm ve aklıma sanırım dokuz ya da on
yaşlarındayken izlediğim bir film geldi. Jim Carrey’nin bence en güzel
filmlerinden biri olan bu film (en azından Yes Man’den daha iyiydi.) nedense
hep kenarda köşede kalmış, çoğu kişilerce de eleştirilmiştir.
Karşınızda Aydaki Adam! (Man on the Moon.)
Peki, neden biyografik bir yapım olan bu film beni bu kadar
etkiledi? Neden üzerinden on yıl geçmesine rağmen hâlâ hatırlamam yetmezmiş
gibi bir de üstüne yazma ihtiyacı duydum? (Aslında üstüne yazdığımı söyleyemem,
benim bir film üzerine eleştiri yapacak kadar sinema bilgim ne yazık ki yok.
Ben size ayda yaşayan adamı anlatacağım. Oradaki deliyi.)
Andy Kaufman adını hiç duydunuz mu? Birçoğunuzun duyduğunu
varsayıyorum. Duymayanlar da üzülmesin, artık biliyorsunuz.
Andy Kaufman, ABD’li bir komedyen. 1949’da New York’ta doğdu
ve 16 Mayıs 1984’te daha 35 yaşındayken Los Angeles’ta akciğer kanseri
nedeniyle hayata gözlerini yumdu. İlk zamanlar barlarda stand up şovları (Show
yerine şov yazınca da bir garip hissettim, neyse.) yaparak başladı. Abimizin
tarzı ve sahnedeki hareketleri biraz acayip olduğu, espri anlayışı farklı
olduğu için önce bir yadırgansa da sonra çok ünlendi. Kendisinin yarattığı Tony
Clifton karakteri (çoğu kişi onun, kendisinin yarattığı bir karakter olduğuna
inanmamakta. Onlara göre Tony Clifton gerçek biri. Kafanız mı karıştı? Sakin,
şimdi her şey rayına oturacak.) de en az kendisi kadar ünlüdür.
Kendisinin hayatını konu alan 1999 yapımı Man on the Moon
filminde kendisine Jim Carrey hayat verdi. (Hatta belki de neyi nasıl yapması
gerektiğini anlattı, kim bilir. Yoksa kafanız daha da mı allak bullak oldu?
Sakin!)
Man on the Moon… Ne o rockçı dostum kafanda başka bir şey
daha canlandı değil mi? Ben söyleyeyim hemen, R.E.M.’in ünlü şarkısı Man on the
Moon da Andy için yazılmıştır. Zaten sözlerde de ismi geçiyor fakat bizim ülkede
sözden çok ritme bakma huyu var biraz. Ayrıca filmde Andy’nin kız arkadaşını
canlandıran kişi de Courtney Love. (Bu kadını hiç sevmem ama güzel oynamış
filmde, kokainden beynini eritmediği zamanlarda iyi şeyler yapabiliyor demek
ki.) O zaman şu da şurada dursun, arka fonda dinlersiniz: https://www.youtube.com/watch?v=5ojx_ldHs5M
Hazırsanız başlayalım,
Tarihteki İlk Troll Sahnesi:
Andy’nin gösterilerinin “alışılmışın dışında” olduğunu
önceden belirtmiştik. Ama sanırım bunu biraz daha açsak iyi olacak, kadınlarla
birebir sert güreşten tut da uyku tulumuyla sahneye çıkıp bütün gösteri boyunca
uyumaya, Elvis taklidi yapmaktan tut da tüm gösteri boyunca hiç konuşmamaya ya
da konuşacakmış gibi yapıp susmaya ve her Amerikalı komedyenin yaptığı İngiliz
taklidine yer bulunmakta bu gösterilerde.
Ayrıca sadece kendisinin katıldığı bir güreş şampiyonası düzenleyip
kendine bir de şampiyonluk kemeri yaptırmış.
Yine ayrıca her gösterisinden sonra insanlara içindeki çocuğu
unutmaması için süt ve kurabiye de veriyormuş kendisi. Değişik bir abimiz yani.
Böyle bir şovmenin seyirciyi ne kadar zorlayabileceğini
düşünün. Güldürebilir, ağlatabilir, sinirini bozabilir. O yüzden kendisine
“şovmen” demek biraz saçma kaçıyor. Çünkü kendisi ısrarla her röportajında
(yapılabilen ve trollemediği röportajlarda desek daha doğru) ve sahnede sürekli
bir komedyen olmadığını söyler durur.
Mükemmel çevirememekle beraber ortalama düzeyde İngilizceye
sahip herkesin anlayabileceği şeyler söylüyor. Buna rağmen ben anlamadım diyen
varsa üç gramlık İngilizcem ile kabataslak çeviririm:
Öncelikle videonun öncesinde ailesini sahneye çıkarıp
insanlarla tanıştırıyor. Sonra bir anda gayet üzüntülü bir şekilde “Neden
herkes bana bağırıyor? Ailemden hoşlanmadınız mı? Kaç kişi ailemden hoşlandı,
kaç kişi onlardan hoşlanmadı? Tamam bayanlar ve baylar şimdi şimdi size bir şey
söylemek istiyorum, bakın bu yüzden gerçekten çok hakarete uğradım ve elimden
gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Farklı bir şov yapmaya çalışıyorum,
asla bir komedyen olduğumu iddia etmedim. İyi şaka yapamam ben. Bana ne demek
istersen de çünkü nasıl geri döneceğimi bilemem (dönüş yapmamı sağlayan ip ucu
yok gibi bir şey dedi, böyle salladım, umarım tutar ama bence güzel oldu.).
Zeki olduğumu ya da yetenekli olduğumu iddia etmedim, çünkü ailem yıllar sonra
bir araya geldi ve ben onlarla bu şovu yapıyorum. (Burada da hata olabilir,
hazırlık okumadık bu bizim lise İngilizcemiz gardaş.) Buraya gelip gülmek, iyi
zaman geçirmek isteyen herkesten özür dilerim. Şarkı söylemeye, dans etmeye,
ailemle şarkı söyleyip vakit geçirmeye (burada vakit geçirmeyi ben ekledim
cümleyi toparlayamadım çünkü) çalışıyorum çünkü biliyorsunuz bu bir varyate
şovu. Sıktığım herkesten özür dilerim… (Sona bir şeyler daha diyor ama
anlamıyorum çünkü ağlamaya başladı.) Elimden gelenin en iyisini yapmaya
çalışıyorum! Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum! ELİMDEN GELENİN EN
İYİSİNİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM! ELİMDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM!
(Sonra bu durumu şarkı söyleyip davul çalmaya çekti. Seyirci şok.)
Seyircinin böyle bam teline vurduktan sonra ortada şarkı
söyleyip dans eden bir adam… Delilik ve dâhilik arasındaki o ince çizgi.
Kim bu Tony Clifton?
Tony Clifton, Andy Kaufman’ın yarattığı karakterlerden biri.
Berbat şarkı söylemesi, sahnede insanlara bağırıp küfür etmesi, kimi zaman
basit şakalar yapmasıyla ünlü bir adam. Tipi biraz Elvis görmüş Türk kamyon
şoförü gibi. (Elvis’in ilk mesleğinin kamyon şoförü olması gerçeğini de
bilmeyen varsa hatırlatmak isterim.)
Fakat yazının üstlerinde de değindiğim gibi, Tony amcamızla
ilgili bir problem var. Tony amcamız gerçekte var mı yok mu bilinmiyor.
Yıllardır hem Amerika’da hem de koskoca dünyada bir tartışma konusu.
Kimilerine göre Tony Clifton gerçekten var. İkinci hatta
belki üçüncü derece bir bar şarkıcısı, bir gün Andy gittiği bir barda Tony ile
karşılaşıyor. Bu hareketlerinin komikliği (başkaları için komik olmayan
komikliği desek daha doğru olur) Andy’de onu taklit etme fikrini uyandırıyor.
Yani bizde Ata Demirer’in Dilberay taklidi yapması gibi bir şey.
Kimilerince de Andy’nin kendsi Tony Clifton. Zaten sahnede
taklit yapan birisinin kalkıp Tony Clifton gibi bir karekter yaratması kimseyi
şaşırtmaz diyorlar. Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik’i gibi. (Tabii ki Şahan bok
yesin, Şahan kim be?)
Andy, yapılan hiçbir röportajda Tony hakkında net bir şey
söylemiyor. Kimi zaman onun var olduğunu, kimi zaman onu kendisini yarattığını
söylüyor, bazen susuyor. Hal öyle bir noktaya geliyor ki, iyice kafalar
karışıyor. Kimi zaman Tony Clifton kendi sahnesinde (?) Andy hakkında ileri
geri konuşuyor ve onu, onun üzerinden ekmek yemekle suçluyor. Kimi zaman Tony
Clifton olduğunu söyleyen kişiler Andy’nin menajerinin ofisini arayıp
hakarette bulunuyor. Fakat sahne harici Tony Clifton’ı gören yok.
Bu konunun filmde nasıl işlendiğini tam olarak anlatırsam
spoiler vereceğimi düşünüyorum. O yüzden sadece şunu söyleyeceğim, filmlerin
sonunda yazılar çıkar ya kim kimi oynamış, işte orada “Tony Clifton as himself”
yazıyor. (Bunu da çeviremeyecek kadar İngilizcesi olmayan insan yoktur herhalde
, yuh.)
Fakat IMDb’ye bakarsak “Jim Carrey as Andy Kaufman / Tony
Clifton”.
Bir yandan da şöyle bir durum var ki bu işi allak bullak
ediyor, bizde hemen hemen her komedyenin Bülent Ersoy taklidi yapması gibi Andy’nin
yakın arkadaşları, kardeşleri, ülkedeki diğer komedyenler, herkes ama herkes
Tony Clifton taklidi yapmaya başlıyor.
Bu videoda ise Tony Clifton olduğunu iddia eden bir adam :
Eh, karar size kalmış…
Alışmamış Andy’de
Latka Durmaz!
Bütün bunlar oladursun, televizyon kariyerinin başındayken
Andy’ye bir dizi teklifi geliyor. 78-83 yılları arasında yayınlacak olan ve
dönemini kasıp kavuracak bu dizinin adı Taxi. Danny Devito’nun başrolünde
olduğu bu dizide Andy’nin, kendisinin “yabancı adam” canlandırmasından
esinlenen bir karaktere hayat vermesi bekleniyor. (Burada şuna da değinmeden edemeyeceğim,
Man on the Moon filminde Andy’yi keşfeden, ona bu dizi teklifini suran yegane
şahsı Danny Devito canlandırıyor.)
Sitcomlardan nefret eden Andy, menajerinin zorlaması, biraz
da ekonomik nedenler ve televizyon kariyerinin daha başında olmasından dolayı bazı
şartlar karşılığında dizide oynamayı kabul ediyor.
Bu şartlar arasında en garibi ve göze çarpanı ise Tony
Clifton’ın 4 bölüm kadar konuk oyuncu olarak dizide boy göstermesi…
Latka karakteri insanlara daha uyumlu olan mizahı ile deli
gibi ilgi çekiyor. Latka çıkartmalı sakızına kadar, döneminin yıldızı, ikonu
oluyor. Öyle bir hal alıyor ki bu iş, Andy’nin kendisinden daha ünlü olmaya
başlıyor. Andy buna dayanamıyor, başkalarını güldürse de kendini güldürmeyen ve
mutlu etmeyen bu işten bir süre sonra ayrılıyor. Çok tepki çekiyor tabii, ama
sonuçta Andy için insanların tepkisini çekmek normal, değil mi?
Bundan sonra kendi televizyon programını yapmaya başlıyor.
Fakat kendi öz anlayışı kanal yetkililerine komik gelmediği için kaldırılıyor.
Televizyon dünyasından yüzü gülmeyen Andy en başa, başladığı noktaya geri
dönüyor. Garsonluk, küçük bar şovları… Fakat kontrat sorunu çıkıyor bu kez,
tabiri caizse kontrat süresi dolana kadar Andy, ABC kanalının kölesi olmaya
devam ediyor.
Trollerin Aşkı Büyük
Olur
Yazının yukarısında da değindiğimiz gibi Andy, sadece
kendisinin katıldığı ya da sadece kadınlarla dövüştüğü güreş müsabakaları
düzenler.
İşte böyle bir müsabakada kendisine rakip ararken Lynne Margulies
onunla dövüşmek için gönüllü olur.
Dövüşü kaybeder Lynne, daha büyük bir şey kazanır. Aşk. (Aşk
+ yanında troll ek paketi bedava)
Andy, Lynne’i bir türlü aklından çıkaramaz. Sonunda onunla
buluşmanın bir yolunu bulur. Onunla bir güreş müsabakasında daha bulunmasını
ister. Eğer Andy bu müsabakayı kaybederse Lynene ile evleneceğini söyler.
Bazı nedenlerden dolayı bu müsabaka gerçekleşemese de iki
gönül bir olunca trollük yalan olur demek isterdim ama Andy yapacağını yapar, evlilik
teklifini de kendini güreş şampiyonuna dövdürerek troller. Lynne bu gerçeği çok
sonra öğrenecektir ama önemli değildir, Andy ile beraber yaşamaya başlar ve bu
birliktelik Andy’nin şüpheli ölümü gerçekleşinceye kadar devam eder.
Eğer Buradaysan Üç
Tık!
Andy’nin enteresan sahne gösterilerine bütün bir yazı
boyunca bolca değindik. Bunların arasında olmadığı insanlar gibi davranmanın
geniş yer tuttuğunu belirttik. Kanserden kaynaklı ortaya çıkan vücudundaki
kistleri fark ettirmeden insanlara dokundurmasının da bir gösteri türü
yaptığını, yani kendi hastalığını bile böyle şov malzemesi yaptığını düşününce
çoğu insanın ölümüne inanmaması normal. Hatta pek çoğu insan hastalığına da
inanmıyordu.
Fakat Andy’nin durumu ciddiydi, hastalığı çok çabuk
ilerliyordu. Modern tıptan umudunu kesince kocakarı zırvalarından dine kadar ne
varsa nedeni. Fakat hiçbir şey işe yaramadı. Andy Kaufman hastalığa
yakalandıktan yaklaşık bir yıl sonra ne yazık ki aramızdan ayrıldı.
Önceden insanlar Andy’nin komik olduğunu düşünenler ve tam
bir geri zekalı olduğunu düşünenler olarak ikiye ayrılıyordu. Andy’nin meçhul
ölümü gerçekleştikten sonra Andy’nin gerçekten öldüğünü düşünenler ile
ölmediğini bunun da dâhiyane bir şakası olduğuna inananlar olarak ikiye
ayrıldılar. Ölüm haberi geldikten sonra Tony Clifton’ın görülmesi de kafaları
daha çok karıştırdı fakat Tony Clifton’ın da gerçek mi yoksa sahte mi olduğu
daha en baştan beri aydınlanmamış bir konuydu zaten.
Andy, öldükten tam 20 yıl sonra geri gelecek denildi.
İnsanlar 2004 yılında heyecanla bunu bekledi, yabancı gazetelerde haber oldu.
Fakat Andy gelmedi.
Kimilerine göre Andy, Jim’e filmde oyunculuğunda yardım
etti, neyi nasıl taklit etmesini, ona nasıl “Andy” olmasını gösterdi. Jim,
kendisine bu konu hakkında sorulan tüm soruları yanıtsız bırakmakla yetindi.
Aynı yıl bu filmle Jim, Oscar’a “En iyi komedi oyuncusu”
olarak aday gösterildi fakat Jim bunu reddeti. Gerekçesi de “Andy Kaufman bir
komedyen değildi.” Oldu. Çünkü Andy asla bir komedyen olduğunu söylemedi!
Andy geri gelmedi ve gelemeyecek gibi ama…
…Ama belki geri gelir, çünkü o her zaman izleyicisinden 1-0
önde olmayı seven biri.
Ne olursa olsun, hem mecazi anlamda, hem de gerçek anlamda "Sen çok yaşa Andy Kaufman!"